17 Aralık 2011 Cumartesi

Adrian H and the Wounds - Dog Solitude

Adrian H and the Wounds çok bilinen bir topluluk olmayabilir, fakat 2009'da çıkarttıkları albüm "alternatif müzik" kavramına yepyeni bir soluk gibiydi.  Grubun dumanlı bar havası, Adrian H'in oynadığı karakterin çakallığı ve puslu havalara sakladığı hikayeleriyle, albüm ilginç bir üründü.  O incelemede yazdığımı gerçeklercesine, Adrian H and the Wounds ikinci albümleri olan Dog Solitude ile karşımızda.

Müzikte esasen değişen pek çok şey var. Ana unsurlar yerli yerinde: Adrian'ın sigara ve viski kokan vokali, Shiggy'nin basları (That Hurts'teki baslar efsanevi kalibrede), Kelby Patterson'ın yakaladığı garip klavye tonları ve Broken Heart'ın davulları.  Grubun garip havası da yerli yerinde, daha en başından Adrian H and the Wounds dinlediğimiz belli.

Fakat, grup bu albümde daha kendini bulmuş bir müziğe sahip.  Her şeyden önce, şarkıların geneline bir endüstriyel sosu yayılmış, hatta, Border Patrol'da bu direkt sakin bir IDM etkisi olarak kendini gösteriyor.  Bazen davullar drum machine tonları ile geliyor (That Hurts) ve arada sırada klavye kullanımı synthesizer tınılarına yaklaşıyor (What She Wants) ve bu çok yakışmış.  Bir diğer değişiklik, eskisi kadar ballad eğilimi bulunmaması: evet, albüm bir ballad ile açılıyor, fakat ilk albüme göre çok daha oturaklı ve çok daha akıcı bir ballad Memory.  Zaman zaman albümde öne çıkan bir diğer etki de dark cabaret.  Bu önceki albümde de ortaya çıkıyordu, fakat Chim Chim Cheree ve Bad Man ile birlikte iyice ilerlediğini görüyoruz.

Fakat, albümün etkileşimleri bir tarafa, benim "darkjazz" (Klimanjaro Darkjazz Ensemble'ın daha melodik anlarını düşünün) diyebileceğim bir eğilim gösteriyor.  Bunun en belirgin örneği, saksafon kullanımı ile de öne çıkan Hoist that Rag.  Şarkı tam anlamıyla bir gece şarkısı: karanlık sokaklar, gizli kapaklı suçlar ve erotizm dolu bir şarkı.  Fakat mevzubahis etki aynı zamanda hafiften That Hurts'te ve çok hafif smooth jazz etkisiyle Border Patrol'da da mevcut.

Albümün bir diğer güzel yönü, yumuşak anlarını, daha sert ve daha "dişleri sıkılı" anlarıyla dengelemesi.  Bu iki ucun tam ortasında duran şarkılar da yok değil - The Night My Mother Screamed bu konuda son derece güzel bir örnek teşkil ediyor, ki, üst üste hep sert/oynak şarkı dayamak yerine karışık gitmeleri de albümün hem ilginçliğini korumasını sağlamış, hem de akışına katkıda bulunmuş.

Son bahsetmek istediğim nokta sondaki iki remix.  Şimdi normalde ben remix kavramından nefret ederim ve dahil bile etmem listelerime, fakat bu albümde remix dediğimiz kavramın en güzel örneklerinden birini görüyoruz.  Bilhassa Straight Leg with a Crooked Stick remix'i efsane olmuş - bir şarkının özünü hiç kaybetmeden bu kadar güzel yeniden yorumlandığını görmek güzel.

Sonuç mu? Bu topluluktan hala haberiniz yok mu bir, yoksa dahi ki olmayabilir, bu albümü hala dinlemediniz mi iki.

Artılar: Her şey, genel olarak.
Eksiler: Belki What She Wants ve Nasty'nin bazen havada kalabilmesi.
Kimlere tavsiye edilir: Sevmeyecek kişi sayısı azdır bu albümü.


Adrian H and the Wounds resmi sitesi:Adrian H
Adrian H and the Wounds myspace: Adrian H and the Woundspace

Dog Solitude albüm kadrosu:
Adrian H - piyano ve vokal
Shigy - bas
Broken Heart - davul
Kelby Patterson - klavye


1. Memory
2. That Hurts
3. Hoist that Rag
4. Dog Solitude
5. Chim Chim Cheree
6. Nasty
7. What She Wants
8. Bad Man
9. The Night My Mother Screamed
10. Border Patrol
11. Crooked Stick (Entium Mix)
12. Cookies and Cocaine (Crackolate Chip Mix)

10 Aralık 2011 Cumartesi

Öndekiler ve Geriden Gelenler

Bir süredir, sevgili 19 okuyucum, atlasımın çok zor güncellendiğini fark etmişsinizdir sanırım. Bunun birkaç sebebi var. Bunlardan ilki, okuyucu sayımda hiçbir artış gözlemlenmemesi, esasen, zira bu atlası yazıyor olma sebebim "abi şurada şöyle bir şey varmış" ifademin daha fazla kişiye iletilebileceğini düşünüyor olmamdır. Bu da aslında "daha fazla kişiye haber iletme" görevimde ne kadar başarılı olduğumu sorgulamama yol açarak bloga yazma isteğimi yok ediyor.

Bir diğer sebep, aslında, elimde o kadar çok albüm var ki, belli bir noktadan sonra hepsini sindirip buraya yazmak zorlaşmaya başladı. Şu anda "dinlenecekler" listemi yazıyorum, siz düşünün:

William Control - Novus Ordo Seclorum
Adrian H and the Wounds - Dog Solitude
Plöw - Bicentennial Picnic
Grime - Demo
Orchid - Capricorn
The House of Capricorn - In the Devil's Days
Drawers - All is One
The Devil's Blood - The Thousandfold Epicentre
Gravitators/Brutus - 12'' Split
Lydia - Assailants / Paint it Golden
Daes Vail - All the Houses Look the Same / Daes Vail / Birds and Cages
Tiger Lou - Is My Head Still On? / The Loyal
Samsara Blues Experiment - Revelation and Mystery
Dukatalon - Saved by Fear
Mad Marge and the Stonecutters - Liberated
Stolen Babies - There Be Squabbles Ahead
Mystigma - Andagony
Sofa King Killer - Midnight Magic
The Last Dance - Whispers in Rage
The Romanovs - ....and the moon is still hungry
The Secret - Solve et Coagula
Zozobra - Harmonic Tremors
Year of the Goat - Lucem Ferre
Subheim - The Approach / No Land Called Home
Blame - Convergent Fields
Lycia - A Day in the tark Corner
New Days Delay - Splitterelastisch
Skeletal Family - Futile Combat
Ethereal Riffian - Shaman's Visions
Reverend Glasseye - Our Lady of the Broken Spine
Witchcraft - The Alchemist
Scarlet Leaves - Outlining States of Mind
The Last Hour - The Last Hour
Electric Wizard - Let Us Prey / Dopethrone
UneXpect - Fables of the Sleepless Empire
A.K.A.C.O.D. - Happiness
The Death of Her Money - You Are Loved

Bunun üzerine, eli kulağında Electric Wizard, Mühr, Howl, Tides of Man, Katergon, kısmetse Watertank, Chapel of Thieves, Diablo Swing Orchestra, Switchblade Jesus, Brutus ve daha kim bilir kimin albümü olduğu düşünülürse elimdeki müzik miktarı kontrolden çıkmış durumda ve dizginleyemez vaziyetteyim. En sonunda zaten mp3 çalarımın yarısını (zavallım 3 küsür GB alıyor ancak, toplamda yuvarlak hesap 40 GB arşive....) dinlenecek albümlerle doldurup sistematik bir şekilde üzerlerinden geçmeye karar verdim. Ha, aklımdayken, henüz bu atlasta yer edinememiş zira bir türlü oturup yazamadığım incelemeler arasında da:

Mars Red Sky - Mars Red Sky
Electric Wizard - We Live
The Heavy Eyes - The Heavy Eyes
Ouijaouitch - Halloueen

ve tek cümleyle burada özetleyeceğim Metallica/Lou Reed'in özel ritüellerle cehennemin ta dibinden çağırdığı LULU var: dinlenemeyecek kadar kötü bir CD. Albüm bile diyemiyorum ona. Olayınız nedir bilmiyorum, ilgilenmiyorum da.

Demem odur ki, bir süre bu bloga ara vereceğim sanırım. Elbet tekrar ilgimi çekip düzenli güncellemeye başlayacağımdır, o apayrı.

3 Aralık 2011 Cumartesi

Vultures at Arms Reach - +)))((()))((()))((()))-

Evet, her gün adı +)))((()))((()))((()))- olan bir albümü incelemek nasip olmuyor. Vultures at Arms Reach isimli bu çok ama çok güzel sludge metal grubunun bu konudaki beyanı, benim de ilk başta tahmin etmiş bulunduğum üzere, o sembol grubunun bir pili temsil ettiği. Dolayısıyla, onların hatrına albüme bu noktadan sonra Battery diyeceğim.

Efendim, Vultures at Arms Reach Santa Cruz bazlı bir tür sludge-bileşkesi grubu. Sludge bileşkesi diyorum, zira üç şarkı içerisinde bile biraz post-rock, biraz post-metal, biraz drone, biraz psychedelic etkisiyle harmanlıyorlar sludge'ı ve rafine ederek sunuyorlar. Bunların hepsini nasıl biraraya getiriyorlar derseniz, aslında çok garip bir şekilde demek zorunda kalırım zira açıklaması biraz zor.

Peki, şöyle deneyelim: Blood, "tribal" davullar eşliğinde atmosferiklere sludge ve drone albümlerinden tanışık olduğumuz bir gitar tonu ile basit bir riff atarak gidiyor. Şarkının ortalarında, grup bu riff'i başka herhangi bir şarkıda kullanacağı haline sokarak geliştiriyor ve sonrasında da başlangıçtaki noktaya dönüyor. Sludge usülü gitar kullanımını drone ile birleştirdikleri nokta ise bu aradaki geçiş kısmı: hiç acele etmeden geldikleri bu noktayı da yine hoş bir ahestelikle götürmeleri inanılmaz.

VAAR, hayır, savaş anlamına gelen "war" sözcüğü üzerinde bir oynama ya da bir İskandinav dili ifadesi değil, grup adının kısaltılmış hali, post-rock özelliğinin öne çıktığı şarkı. Şarkı bazen post-metali yan tür olarak addeden grupların yaptığı katman üzerine katman koyarak atmosferi ilerletmeyi ve neredeyse sıfırdan bir canavar yaratmayı rahatça başaran ve Vultures at Arms Reach'in en büyük kuvveti olan akışkan şarkı yapmayı öne çıkartan bir eser. Cidden, adamlar rahatça akan şarkılar yapmakta ustalar ve bu da albümü son derece rahat kılıyor.

Son şarkı olan Drift'e gelirsek, kendisi daha safkan sludge metal şarkısı diyebiliriz. Nakarat kısımları çok daha yumuşak huylu ve geçişi son derece oynak ve post-rock/post-metal koksa da, genellikle The Death of Her Money ya da Zozobra gibi gruplarda gördüğüm güldür güldür ilerleyen enstrümanlar ve eşlik eden brutal vokal ile

Sonuç mu? Bence dinleyin, çünkü çok güzel, çok küçük ve başarılı bir albüm olmuş bu küçücük EP.

Artılar: Her şey.
Eksiler: Aslında güzelliği orada, yok.
Kimlere tavsiye edilir: Post-metal ve sludge severlere.

Vultures at Arms Reach bandcamp: VAARcamp

+)))((()))((()))((()))- albüm kadrosu: *kim ne yapıyor yazmıyor hiçbir yerde.)
Brian Rucker
Nate Kotila
Travis Howe



1. Blood
2. VAAR
3. Drift