14 Temmuz 2011 Perşembe

T.O.C. - Loss Angeles

Hayatın insanı nereye götüreceği hiç ama hiç belli olmuyor. Bir gün bir noktadayken bir sonraki gün apayrı bir yere gitmiş halde bulabiliyorsunuz kendinizi. Bu tanım ile girmemin sebebi ise, aslında hafiften senfonik ögeleri içeren melodik death metal icra ederken, aslında 2000'lerin ilk 10 yılı içinde yapılmış en güzel ve en özgün progresif metal albümünü yapmış olan T.O.C. Aslında Finlandiya'lı bu grubun en güzel albümü Loss Angeles, fakat aynı zamanda da son albümleri. Niyeyse bir türlü başarıyı yakalayamayan grup, bu albümü InsideOut gibi bir progresif müzik "markası"ndan çıkartmasına rağmen, 2005'te dağıldı. Geride de bu efsanevi eseri bıraktılar.

Loss Angeles içerisindeki müziği esasen sadece progresif metal olarak tanımlamak yanlış olur, zira türün klişelerinden fazlaca arınmış bir albümden bahsediyoruz. Kendi içerisinde, çeşitli türlerden (trash, melodik death, senfonik, heavy gibi) beslenen ve önceki etkilerini başarılı bir melodi dengesine oturtan bir gruptan bahsediyoruz. Kendi içinde çeşitli senfonik/epik ögeleri, insanı rahatça yakalayan ve sağlam bir metal altyapısı ile birleştiren grup, gitarda metal, davulda rock, klavyede atmosferik/senfonik ve vokalin git-gellerinde progresif takılıyor diyebiliriz.

Loss Angeles, aynı zamanda bir konsept albüm. Biraz spoiler verirsem, Mary Lou isimli bir fahişeye aşık olan ve onun intiharı (Mary Lou is Dead) üzerine cesedini bagaja atıp, kafayı çekip direksiyona geçen ve kendini de arabayı çarparak öldüren (Acid Highway) bir kahramanımızın bu noktaya gelişini çizgisellikten uzak bir zaman çizelgesi ile anlatıyor. Şarkılar hikayeyi kronolojik olarak takip etmiyor ve maalesef Pain of Salvation'ın Remedy Lane'i hesabı tarih belirteci gibi şeyler de namevcut.

Albüm pek çok noktaya sürüklüyor sizi. Gothamburg isimli ve yaratılan havadan Orta Avrupa'da bir yerlerde olduğu anlaşılan şehrin sokaklarından kenar mahallelerine, karanlık otel odalarından yaz gecesi kalınan pansiyon köşelerine kadar, müzik, geçtiği mekanların imgelemlerini rahatça ortaya koyabilecek kadar güçlü. Gerçekten duygu ve atmosfer yüklü bir müzik var ortada, ve bu sadece duygusal takılınmasından ya da balladımsı geçişlerden kaynaklanan bir olgu değil. Hikayenin anlatımı, vokal kullanımı ve grubun efsanevi uyumu bunu yaratıyor.

Ki, aslında Loss Angeles bir anlamda Mary Lou'nun kendisi, yaratılan aşk veya benzeri ögeler değil, ana karakterin kayıpları üzerine bir albüm. Albüm felaket halde tematik ve kayıp, her şeyin önüne rahatça geçen bir tema - bunu, kesinlikle anlatılmaz yaşanır ve her şarkıda farklı yönlere gitmesine rağmen aynı albümün parçası olduğunu rahatça ortaya koyan güzellikte. "Zirvedeyken bırakmak" derler ya, işte o bu albüm. Şu ana kadar albüme çok genel dokunduğumun farkındayım, fakat tanımsızlığı güzelliğinin çok önemli bir parçası. Yazıktır ki grup bu albümden sonra yok oldu, fakat yine de, kaçırmayın derim.

Artılar: Pek çok şey. Müzik, sözler, konsept, vokaller, hepsi...
Eksiler: Grubun son albümü olması, bir-iki noktanın az buçuk metal müzik sevgisi/tanışıklığı gerektirmesi.
Kimlere tavsiye edilir: Herkese.

(Grubun ne resmi sitesi var, ne de resmi myspace sayfası.)

Loss Angeles albüm kadrosu:
Tuomas Nieminen: vokal
Taneli Kiljunen: gitar, brutal vokal
Rasmus Nora: bas
Joiku Harmaja: gitar
Teemu Laitinen: davul
Carl Sjöblom: klavye



1. The Window
2. Mary Lou is Dead
3. Acid Highway
4. Gothamburg
5. Blue Lady
6. Wait
7. The Blue Lady Suite
8. Break-A-Neck
9. Bite the Bullet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder