4 Mayıs 2011 Çarşamba

The Devil's Blood - Come, Reap

Şimdi bu ne demeyin, benim huyumdur, nadiren keşfettiğim gruplar yeni/genç olur, hatta bazen, çoktan kariyerini kapatıp bitmiş gitmiş olurlar. The Devil's Blood için öyle bir şey söz konusu değildi, sadece bir sene gecikmeyle adamlara yer verdim atlasımda. Fakat daha ötesi, Doommantia yazarlığımla çakışacak şekilde, adamların beş şarkılık çıkış EP'sini, bir nev-i kaynağını bulunca direkt yumuldum ve sonuç, bu yazı.

2010 senesine damgasını vuran gruplar arasından iki isim göze çarpıyordu: The Devil's Blood ve Ghost (hak ettiği ilgiyi göremese de, Devil da dahil aslında.) Okült etkisi bol doom rock, hepsinde farklı farklı usüllerde. The Devil's Blood ise esasen 2008 tarihli Come, Reap EP'si ile ses getirmeye başlamıştı bile, sadece ancak Time of No Time Evermore ile patladılar. Ters sırayla gitmenin bana verdiği avantaj, nelerin değiştiğini anlamama yardımcı olması.

Şimdi, Come, Reap içindeki müzik, tabii ki Time of....'dan çok daha az rafine, fakat The Devil's Blood'ı olduğu şey yapan bütün ögeler yerli yerinde. Fakat grubun, Time of....'da bozmuş olduğu bir şey var Come, Reap'in içinde: atmosfer. Evet, EP aslında Ghost'un teatral havasına yaklaşır bir atmosfere sahip. Grup bu EP'de bulduğu havayı hiçbir zaman kaybetmemiş tabii ki, o ayrı, fakat EP, Time Of...'dan çok dah atmosferik.

Bir diğer nokta, Come, Reap'in içindeki doom rock (ve az buçuk heavy metal) rahat hissedilmesi. Bilhassa River of Gold, Iron Maiden ya da Judas Priest'in elinden rahatlıkla çıkabilecek bir şarkı. Bu klasik rock/metal'e yakınlığın yanı sıra, grubun kendine has müziğini yaratırken kullandığı hard rock etkisi daha belirgin, ve EP içerisinde, ful albüme nazaran daha fazla (ve resmen daha iyi) sololar mevcut. Bir diğer, ve çok daha garip, etkileşim blues rock - son şarkı olan Voodoo Dust, on küsür dakikalık bir şaheser, ve bana zaman zaman Samsara Blues Experiment'ı hatırlatacak bir şarkı (daha çok bilinen örnek vermek gerekirse Stevie Ray Vaughan falan derim.)

EP'nin güzelliklerinden bir diğeri ise gizemli havası. Cıngır cıngır giderken bile, sanki müziğin/kapının ardında sizi bir şey bekliyormuş havası yaratıyor. Hani Time of...'da ismiyle dikkat çeken ve atmosferiyle unutulmaz House of Ten Thousand Voices şarkısının beş farklı versiyonu gibi: sisli hava, gündüzü beklerken evden gelen sesler gibi şeyleri hatırlatan bir atmosfer var. Doom rock ifadesini kullanma sebebim zaten bu atmosferinden geliyor.

Peki, beş şarkılık bir EP ne kadar güzel olabilir de anlata anlata bitiremedin derseniz, şunu derim: Come, Reap, zaten klasik statüsünde olan Time of...'dan çok daha güzel bir albüm. Grubun aslında müziğini sürekli rafine ettiğini ve katiyen elden tamamen geçirip bazı ögelere bir kenara atmadığını gösteren bir esercik. Dibine kadar rock gitar, davul ve bas, o kendine has vokal, karanlık havası, Come, Reap şarkısının orta yerinde giren ve geçiş bitince müziğe arkaplan olan çığlıklardan tutun da, Voodoo Dust'ın resmen klasik statüsüne oynayan güzelliği ve psychedelic olmaya yakın geçen hipnotik havası....

Hani, hele hele sondan girdiyseniz, grubun en amatör, en kaba taslak haline doğru gittiğinizi hissedersiniz ya adım adım? The Devil's Blood için bu geçerli değil.

(Lejand ve benzeri bilgiler için, The Devil's Blood - Time of No Time Evermore albüm incelemesini okuyunuz.)



1. Come, Reap
2. River of Gold
3. The Heavens Cry Out for the Devil's Blood
4. White Faces
5. Voodoo Dust

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder